8 Aralık 2011 Perşembe

Eğer yüreğin yetiyorsa…


Seçimlerde halkın oyunu kendisine benzeyenlere verdiği savı doğruysa Deniz Baykal’ın yıllarca kaybettiği nokta her sabah 6’da kalkıp krosunu, sabah sporunu yapması oldu. Gerçi yüksek kolesterolün, “şeriat tehlikesinin” önüne geçtiği günümüzde Baykal’ın partinin başına bir daha geçmesi durumunda genç kalmanın sırlarını anlatarak şimdiye kadar meydanlarda toplayamadığı kalabalığa ulaşabilmesi de mümkün. Fakat burada da, “Ayşe Özgün’ü izleyenlerin yarısı bana oy verse meclise girerim” diye parti kuran Yaşar Nuri Öztürk ile başına gelenleri de unutmamak lazım.

Konumuza dönersek sevgili seyirciler, sonuçta Sanskritçe bilen, Tagore’dan çeviriler yapan, ceddi arasında sadrazam, vali vs. bulunan Bülent Ecevit’in “Halkın Umudu Karaoğlan” namıyla yıllarca başbakanlık yaptığı bir ülkeden bahsediyoruz. Yani “mahalledeki Kadir Abi”ye benzemek de bir yere kadardır ve yakın tarihimiz bu iddiayla yola çıkıp yere serilen nice koç yiğitler mezarlığıdır.

Son adayı hepiniz tanıyorsunuz öyle değil mi? 

Zaman gazetesinin kendisine özgü nezaketiyle “isyanları ile ünlü Dersim doğumlu” olarak tanıttığı,  mahalledeki kasap, manav, berber kısacası herkese benzeyen ve bu nedenle tek başına iktidar potansiyeline sahip olduğuna kanaat getirilen Kemal Kılıçdaroğlu…  

Kemal Sunal, filmlerinde böyle hiç farkında olmadan ağayı, mafya babalarını, tefecileri tufaya getirir, hani onu öldürmek için -nasıl bir teknolojiyse- armudun içine bomba konur fakat başkasının elinde patlar ya, Kılıçdaroğlu’nun da hikâyesi biraz öyle, biraz da topun çarpıp da gol olması gibi bir şey. Yoksa bir faninin 30-35 yıldır bir arada oynayan CHP defansını geçip de kaleye ulaşması görülmüş şey değil. Tabii bunda İstanbul’un da etkisi büyük; belediye başkanlığını yapan başbakan, kıl payı kaçıran ana muhalefet lideri oluyor.

Kılıçdaroğlu iyi, dürüst adam eyvallah, istese borç veririm. Umut Sarıkaya’nın karikatüründe bunu Marx da onaylıyor. Sırf böyle olduğu için birine kefil olunur, mal, can emanet edilir, lakin Kılıçdaroğlu, CHP’nin başına geçtiği günden beri yaptığı konuşmalarla gelecekte sırf iyi ve dürüst biri olarak hatırlanmaya devam edecek gibi görünüyor.  

Güneycephesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nce tespit edebildiğimiz hatalarından biri şu ki onda, 90’lı yıllarda bıraktığımız Levent Kırcaesk bir söylem ve mizah anlayışı var. Mesela Haziran 2011’de Antalya mitinginde şöyle demiş: “Onlar ‘Malı nasıl götürürüm’ diye düşünüyor, biz de vatandaşı düşünüyoruz”. Olacak O Kadar parodilerinde yüzyıllardır kendilerini izlememize rağmen isimlerini hâlâ bilmediğimiz oyuncular, o esnada sanki bunu anlamıyormuşuz gibi bir de parodinin bitiminde kameraya dönüp benzer şeyler söylerler ya. İşte yöneticiler zaten halkı düşünseydi durumumuz böyle olmazdı, belediye belediye olsa bu çukuru kapatırdı ama işleri güçleri ceplerini doldurmak vs. Yahut bir Kılıçdaroğlu konuşması olarak şu, ”İthal ürün getirdiler. İthal domates getirdiler. İthal doktor getirdiler, ithal angus getirdiler. Önlem almazsak ithal seçmen de gelebilir”. Bahsetmek istediğim tam da bu. CHP’nin resmi sitesini açıp, miting konuşmalarını okuyabilirsiniz, Kılıçdaroğlu'nun konuşmaları içi doldurulamayacak, havada kalan bir dünya kelamdan ve Kırcaesk mizah anlayışından ibaret.

Sitedeki birkaç miting haberinin başlıklarını alt alta kopyalayıp yapıştırıyorum:

Kılıçdaroğlu Manisa’da: “Yeni bir tarih yazmak için, ayağa kalkan Manisa’nın Türkiye’ye örnek olması için sandığa gideceğiz”

Kılıçdaroğlu Kocaeli’de: “Kocaeli ayağa kalkmışsa Türkiye ayağa kalkmıştır artık”

Kılıçdaroğlu Kayseri’de: “Mustafa Kemal, ‘köylü milletin efendisidir’ diyordu. Geldik şimdi 21.yüzyıla Allah aşkına, köylü milletin efendisi oldu mu?”

Yahu, acaba ne demek istedi diye pek düşünmeden, siteden devam edebilirsiniz.

Bu dürüst adam, güvenilir adam meselesinden gidersek, hani sabah söylediği ve akşam aksini iddia ettiği konuşmalarını geçiyorum. Mesela ÖSYM’deki sınav sorularının çalınmasıyla ilgili olarak bir bakanın ÖSYM başkanına mail atıp birisi için ricacı olduğunu ve elinde bu mailin bulunduğunu söyledi. 2-3 gün grup toplantılarında o kişinin adını vereceğini söyleyerek dolaştı, durdu, sonra açıkladı da. Aynen onun gibi, o vurgularla söylüyorum, “O kişi Hayati Yazıcı’dır!” Sonra ne mi oldu? Bir aklı evvelin hayatiyaziciankara@hotmail.com diye bir adres alarak ÖSYM başkanına mail attığı ortaya çıktı. Adam da yakalandı. Şimdi akıl var fikir var, bir bakan torpil istese ÖSYM yahut TOKİ başkanına mail mi atar? Hotmail’i de varmış belki msn’den yazabilir. Bir de arkadaşım bu mail adresi nasıl bir “fake”tir? Hiç mi o kadar insan, parti MKYK’sı PM’si bunu anlamaz etmez? Hadi, hayatiyazici57@hotmail.com olsa anlayacağım. Sonra Kılıçdaroğlu ne yaptı hatırlayanınız var mı? Elindeki o çok mühim başka dosyalara geçti, mitinglerde “eğer” ile başlayan, “yüreğin yetiyorsa” ile devam eden bir sürü soru sordu durdu,  çünkü onda öyle bilgiler vardı ki açıklarsa yer yerinden oynardı...

Dersim meselesine hiç girmek istemiyorum ama madem blog benim ve 3-5 okuyanı var, şunu da söylemek isterim ki, aile bireylerimin sığındıkları mağaralarda gazla öldürüldüğü, kurşuna dizildiği, “Ata’nın manevi kızı” tarafından üzerine bomba yağdırıldığı bir geçmişim olsa, sonrasında İnönü’nün torunu ve partimin milletvekili çıkıp Dersim harekâtının başarıya ulaştığının kanıtının benim CHP’nin başına geçmem olduğu minvalinde bir laf etse, herhalde kendimi genel merkezdeki makam odamdan aşağıya atardım. Bu konuya burada nokta koyuyorum, koydum.

Yazacak çok şey varken geç oldu, burada keseyim. Son olarak, bedelli askerlik CHP’nin seçim bildirgesinde varken karar çıktıktan sonra Kılıçdaroğlu buna itiraz etti, Anayasa Mahkemesi’ne gideriz dedi, sonra tepki gördü ve kararını geri aldı. Nedeni şuymuş ki para verip askerlik yapmak şehitlerin ruhunu incitirmiş o nedenle 21 günlük süre de olsa askerlik yapılmalıymış, Burdur esnafı kan ağlıyormuş. Bu arada da vicdani red gündemlerinde yokmuş.

Sayın Kılıçdaroğlu, inşallah ileride bir gün ailecek görüşüz, çok sık da olmasa gidiş geliş yaparız, bugün çok üstünüze geldim biliyorum ama şunu da aynı sizin hitap tarzınızla söylemeden edemeyeceğim:  

Eğer gücünüz varsa, eğer yüreğiniz yetiyorsa vicdani redde destek olun da o zaman görelim sizi!  

Belki o vakit Türkiye, bizim de bir Kemal abimiz var der de, rahat bir nefes alır.        


2 yorum:

hakan karaman dedi ki...

neyse diceğim odur ki aşırı bilgi birikimini ancak bu kadar narin ve yalın yazabilir bi insan

güney dedi ki...

mübalağa ettiğiniz hususunda ciddi şüphelerim var hakan.