6 Şubat 2018 Salı

Yer fıstığını çok özlerim

En çok neyi özleyeceğimi düşündüm. “Yer fıstığı herhalde” dedim. Ben ölünce birilerinin kabuğunu çıtırdata çıtırdata yer fıstığı yiyecek olması çok dokundu. Hele bir de yanında buz gibi bira içecekleri aklıma geldi. Üzerlerine dökülmüş kabukları şöyle bir silkip tuvalete gideceklerini, mesaneyi boşaltıp rahatlayacaklarını, hangi sabunla –hoş kokulu sıvı mı, zeytinyağlı kalıp mı– ellerini yıkayacaklarına karar vereceklerini. Su çok soğuk yahut sıcak geldiyse ılıtacaklarını. Hangi havlunun kendilerine ait olduğunu hatırlayıp ellerini kurulayacak ve yeniden koltuğa gömüleceklerini.

Kuşluk vakti elinde Mach 3 tıraş bıçağı ve en iyisinden viskisiyle kapıda beliren arkadaşım salona geçip bileklerini kesmeye devam ettiği esnada onun kendini bu kez de öldüremeyeceğini çok iyi biliyordum. İntihar edecek olan kendisine şu berberlerin usturaya taktığı jiletlerden alırdı. Viski için bir şey diyemem, kaliteden hiçbir vakit taviz verilmemesi kanaatindeyim. O esnada kaygılandığım şeylerden biri de bileğinden akan kanın halıya damlamasıydı. Karım canıma okuyacaktı. Bir ara içimden “sana içeriden daha uygun bir jilet getirmemi ister misin?” diye sormayı geçirdim. Böyle durumlarda hangi damarını nasıl kesmen gerektiğiyle ilgili onlarca youtube videosu izlemiştim. Beni dinlerse kurtuluşu yoktu. Hemen yatağın altında, –iç savaş çıkarsa diye aldığım– av tüfeği vardı. Kafasına sağlam bir pazar torbası geçirip beynini patlatabilirdi. Siyanür vardı, fare ilacı, koca bir poşette bu amaçla biriktirdiğim vakti geçmiş ilaçlar…

Oysa ben yine dinlemeyi ve dilim döndüğünce –ki konuşunca çok güzel konuşurum– seçtim. İnsanlar başlarına kötü ne gelse beni arardı, ulaşamayan mesaj atardı, hususi olarak gelip anlatırdı. Düğününe çağırmayanlar boşanırken bana danışırdı. Sırlarını verirlerdi. Başkalarına anlatmamam için sıkı sıkı tembih ederlerdi. Ben onlara başkasının olmadığını anlatamazdım. “İnan, hayatımda bir başkası yok!”

– Metin, amcam ölüyor.

– Yapabileceğim bir şey var mı? Biliyorsun, Tapu Kadastro’da memurum ben. Arşivde. Eski eserlerin numaralanması, kaydı, şusu busu işleriyle ilgileniyorum. Yani amcan için ne yapabilirim söyle. Bir araziye, dosyaya falan ismini mi vereyim? 0909 Tamer Çiftçi Bh YKL00. Bu tamam. Amcan için başka yapabileceğim bir şey varsa lütfen söyle. 

Yine uzun uzun dinledim. Ona evvelde bir köşe yazısında gördüğüm fıkrayı anlatamadım. Yıllar süren tedavisinde hiçbir yere varamadığı hastasına en sonunda “belki de hayat herkes için değildir” diyen psikologun hikâyesini.

“Hayat” dedim “böyle böyle bir şeydir, şöyle şöyle değildir. Zaten böyle böyle bir şey olsa şöyle şöyle olmazdı. Gel şu bileklerini bir yıkayalım, zaten halıyı da berbat ettin. Allah’tan IKEA.”

Hiç yorum yok: