30 Eylül 2011 Cuma

Karşı devrim arabaları (1)

Yol filminde köyüne dönen Mehmet Salih'ten (Halil Ergün)
hediyelerini alan çocuklar.
12 Eylül’de tüm kitapların sobalarda yakıldığı ve bir daha da içeri pek sokulmadığı evlerden birisiydi bizimkisi. Mahalleyi ısıtan kitaplar arasında babamın en çok bahsettiği ise Yılmaz Güney’in Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz’u olurdu. Duvar filmine de el veren bu roman sayesinde hapishanelerde Kadir Savun gibi tahliyenizden sonra sizi holdinginin başına geçirecek adamların değil biraz ısınmak isteyen çocukların ırzına geçen gardiyanların olduğunu öğreniyordunuz. Güney’in “bizleri” Ankara’nın ötesine götürdüğü Yol filminin bir gösterimi de yıllar önce Bursa’da yapılmıştı. Film bitiminde seyircilerden bazıları filmde gördüklerinin kendilerini oldukça huzursuz ettiğini hatta daralttığını söylediğinde oyunculardan Necmettin Çobanoğlu, Yılmaz Güney’in sözünü hatırlatarak “bunu bir ömür yaşayanlar var, onlar ne yapsın?” demişti.
Mardin'in Kızıltepe ilçesinde Zahireciler Derneği tarafından yaptırılacak hububat merkezinin açılışına katılan Tarım Bakanı Mehdi Eker son günlerdeki olaylarla ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmış:
“Zaman içerisinde Türkiye'de vuku bulan yanlışlıklar, yapılan hatalar, yanlış uygulamalar, Türkiye'de inkar ile red ile karşı karşıya kalınan vatandaşlarımız bunlar sadece Kürt kardeşlerimiz değil. Türkiye'nin diğer bölgelerinde de zulümler baskılar yaşanmıştır. Ama Kürtler ile ilgili özel olarak bir takım yanlışlar, hatalar yaşanmıştır geçmişte. Şimdi biz başka dönemdeyiz. Türkiye'de artık bu uygulamalar son bulmuştur. Türkiye'de demokrasi yerleştirilmeye çalışılıyor. Çok önemli mesafeler atılmıştır. Şimdi Türkiye genelinde yüzde 50 oy alarak bir iktidar partisini tam da Türkiye'nin sorunlarını kalıcı bir şekilde çözme arifesindeyken, yeni ve sivil bir anayasa vaadiyle ortaya çıkmışken, biz Türkiye'de Kürt meselenin içinde bulunduğu bütün meseleleri barış içerisinde çözme anlayışına sahibiz. Ama barışa ve huzura adeta kurşun sıkılmıştır. Bu süreç sabote edilmeye çalışılmıştır. Artan şiddet, atılan bombalar, patlatılan mayınlar, sıkılan kurşunlar sadece barbarlık değil vahşetin örneğidir.”
Aynı Kızıltepe’nin 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın “güvenlik güçlerince” 13 kurşunla öldürüldüğü, anma törenine katılan 4 öğretmenin daha geçenlerde tutuklandığı yer olduğunu bakan da değerli zahireciler derneği üyeleri de orada bulunan gazeteciler de hatırlamaz mı?   
Yol filminde darlananlarla Eker sinemasının karakol amiri Hulusi Kentmen, başına bir iş gelse koşan Süleyman Turan, en büyük kötülüğün geldiği kişi olsa olsa Danyal Topatan.
Sonra bakan bu tür konuşmaların olmazsa olmaz parçası olarak “Ben de Kürdüm. Kimse benden fazla da Kürt değil” demiş. Mehmet Ağar için “o istesin sağ gözümü veririm" diyen İbrahim Tatlıses evlenmiş. Bir tartışma programında daha “Ali’yi sevmek Alevilikse ben de Aleviyim” denildikten sonra reklama geçilmiş. “Kimse benim Kürt vatandaşlarıma…” şeklinde bir konuşmaya daha başlanmış. Güvenlik güçleri bölgede yoğun bir operasyon daha başlatmış. Cenaze töreninde bir asker yakını daha “ağlamayacağım” demiş.

Hiç yorum yok: