22 Mayıs 2012 Salı

Kırmızı, siyah, sarı / Bütün çocuklar aynı


Evvel zaman içinde yine tarifsiz görev tanımı olan bir işim olmuştu. Annem “sana bir şey sorucam ama kızma” şeklindeki girişlerinden birini yapmış ve yıllardır kafasını kurcalayan soruyu sormuştu: “Oğlum biz seni bu kadar okuttuk ettik ya hani, komşular sorunca ben ne iş yapıyor diyeyim?”

Bence aileler bir çocuklarını komşular sorduklarında böyle bir çırpıda söyleyip övünecekleri meslekler edinmeleri için ayırmalılar. Oğlunuz ne iş yapıyor? Kendisi polis. Bitti gitti işte. Bu ülkenin yetişmiş saygın beyin gücünün arkasında komşular vardır.

Gerçi etrafta proje dosyası yetiştirir gibi çocuk büyüten genç nesiller görüyorum. Hiçbir şeyi eksik olmayacak, çok başarılı olacak mantığı diz boyu. Komşuluk bittiği için mi böyle davranıyorlar bilemiyorum.

Küçükken falan herkes gibi sarışın ve çok zekiymişim. Mişim değil öyleydi hatırlıyorum. Bir keresinde çok saçma bir şiir yarışmasında birinci olmuştum. Saçmalığı şöyle ki, ortaokul sıralarında, yaklaşan 23 Nisan için bir şiir yarışması düzenleniyordu ve bizden de katılmamız istenmişti. Ben de oturdum ve şu an hatırlamadığım ama o günün şartlarına göre hoş sayılabilecek bir eser kaleme aldım. Sonra boş bir derste ikna gücü kuvvetli bir müdür muavini zamanı değerlendirelim diye -ki kendisi boş zamanlarında hep Nobel’lik işler yapardı- bizden bir şiir daha yazmamızı istedi. Yazarken çok eğlenmiştim, şiir şöyle başlıyordu: “Kırmızı, siyah, sarı / Bütün çocuklar aynı / Atamızın izinde her zaman / Bugün 23 Nisan!” (Kırmızıdan kastım muhtemelen kızıl saçlı çocuklar olmalı.) Neyse, ödüllerin açıklandığı gün geldi çattı. (Böyle diyeyim de Mollaarap İlköğretim Okulu’nda okuduğum belli olmasın, eskiden bizim oralar hep kolejdi) Şiirim birinci seçilmişti ama o ilk yazdığım değil ikincisiydi! Öğretmene bunun nedenini sorduğumda ilk şiiri senin yazabileceğine inanmadık cevabını almıştım. Ona sen beni hırsızlıkla, intihalle mi suçluyorsun senin ağzını yırtarım! demedim tabii, öğretmenler bilginin ışığıdır sonuçta. Hâsılı, 23 Nisan’da bir çocuğa inanılmamıştı. Sonra düşünmüştüm de, arkadaş şiirin içinde çocuklar var, Atatürk var, evrensel bir iddia taşıyor, çeşitlilik içinde birlik var, ülkeye bunlar yeter de artar bile demiştim. (Sokaktan Aydınlık satan amca geçiyor bir saniye.)

Neyse uzatmayayım ilk şiirin başkasına ait olduğu sanılmasını zekâma ve poetik kabiliyetime yönelik bir iltifat kabul ederek o gün milli bayramlar için şiir yazmayı bıraktım ve ülke bir Mehmet Emin Yurdakul’dan daha oldu. Ben bunca şeyi aslında şunu anlatmak için yazdım ki o gün mansiyon ödülü alanların en az üç göbek yakınları oradayken ailemizi babaannem ve beni bir doğurmadığı kalan yengem temsil etmişti. Sonra okul birincisi neyim olmuştum (durun gitmeyin daha askerlik anılarımı anlatacağım) böyle bizi Bursa’nın ünlü bir ressamına götürdüler, adam eserlerinden hediye etti, gazeteciler neyim fotoğraf çektiler. Ertesi gün büyük mutlulukla kalkıp gazeteyi aldım, annemlere gösterdim. Öyle büyük bir tepki vermiş olmalılar ki hiç hatırlamıyorum.

Beni bunca yıl okutan anne ve a komşular…

Ben aslında doktor oldum fakat eve her geldiğimde komşular orasını burasını göstermesin de yeğenlerle oynayalım diye söylemedim. Beni bağışlayın. Mahalleye ilk geldiğimde herkesin böbreğine ve kulağına bakacağım. Şiirle ve ışıkla kalın.

Hiç yorum yok: