20 Nisan 2012 Cuma

Yaptıysanız söyleyin kızmayacağım

Dikkat! Yazımız bir dünya gönderme barındırmaktadır.

Uçurtmayı Vurmasınlar filminde Barış’ın topu Miki’ye attığı sahneleri hatırlarsınız. Barış hayli anlaşılabilirken etrafımızı yanlışlıkla darbe yapan, tribünden itildiği için sahaya dalan, aslında o küfrü etmişse de öyle demek istemeyen bir dünya adam sardı.

Mesela Çevik Bir, 28 Şubat ile ilgili sorgulamasında Erbakan’ın "tank üretin" lafını tank yürütün olarak anladığını söylemiş. Yahut Hocalı katliamını protesto için toplanan ve malum pankartları taşıyan kişiler gözaltına alındıklarında pankartları tanımadıkları kişilerin ellerine tutuşturduğunu anlatmışlar... Yıllardır ruh hastası gibi gündemi takip eden biri için bu liste öyle bir uzuyor ki okumayı öğrendiğim güne, o kızaran elmalara, kurdelelere lanet ediyorum.


Lisedeyken sürekli ne kadar demokrat, ilerici ve Atatürkçü olduğunu anlatan bir öğretmen derse giriyordu. (Hadise, Çevik Bir’lerin 1000 yıl süreceğini söylediği 28 Şubat sürecinin daha ilk yıllarında geçmektedir) Ramazan ayındaki bir derste sınıfta kimlerin oruç tuttuğunu sormuş ve bunun üzerine niyetlerini belli edenlere hakaret etmiş. Arkadaşlar bu olayı sınıfın eylembaşısı olarak bana anlattığında -o gün muhtemelen Tolga’yla 4 gün 4 gece süren bilardo şampiyonalarımızdan birindeydim- gittik, okul müdürünün kapısını çaldık. Okuduğumuz lise uzundur ülkücülerin elinde kaldıktan sonra okulda kadro değişiklikleri olmuş ve başına “sosyal demokrat” bir müdür getirilmişti. Ben oldum olası ülkücülerden değil de demokratlardan, sosyal demokratlardan çekinmişimdir. Ülkücüler -tecrübeyle sabit- taş, sopa, döner bıçağı, kasatura, tabanca, top, tüfek ile saldırırken demokratlar modern olur, Alper Canıgüz’in dediği gibi dövmez, rencide ederler.

Neyse, okul müdürü ile bu öğretmen aynı kafadandı ve konuşmamız esnasında bize işi fazla büyütmememiz gerektiği söylendi. Öğretmenin derste dediğine göre il milli eğitim müdürü yakın arkadaşı olurmuş ve bu gezegende onu kimse yerinden kıpırdatamazmış. Buna karşılık, o dönemin çok tipik bir blöfü olarak benim de milletvekili tanıdıklarımın olduğunu ve bu olaydan kendilerine bahsedeceğimi söyleyip onları tehdit ettiğimde, müdür ömrü hayatımda defaatle duyduğum soruyu yeniledi: “Ama böyle şeyler söylemek sizin gibi aydınlık gençlere yakışıyor mu?” Buna karşılık gözüm müdürün sehpası üzerindeki üst üste yığılmış birbirinden ilerici dergilere gitti, herhalde o esnada kan şekerim de düştü ve "peki, sırf aynı görüşten olduğunuz için bu kişiyi korumanız sizin gibi Atatürkçülere yakışıyor mu?” diye sordum, odada derin bir sessizlik oldu. Allah'tan müdür demokrat adamdı, diğer ekip olsa çoktan  pencereden aşağı sallandırmışlardı. Sonra biz velilerden bu zâtı görevden alınması için imza toplamaya başladık vesaire.

Bunu şundan anlatıyorum, bu olaylardan sonra, derste bizlere türlü tehditler savuran sayın öğretmen bey, iş ciddiye binince dediklerini inkar etmeye ve "Hiç öyle şey olur mu? Biz eşimle her sabah sahura kalkıyoruz" şeklinde okulda kulislere başlamıştı.

Diyeceğim, hangi zalimin üstüne gidilse içinden altına kaçıran bir çocuk çıkıyor.

Hiç yorum yok: