14 Ekim 2012 Pazar

Az Gittik Oğuz Gittik (S01 Premiere)

~Pilot~ 

Oğuz işe gitmek üzere evden çıkmış, yolda isminin ne kadar zor söylendiğini düşünüyordu. Adını anan her kadının aslında onu öpmek istediği fikrinden bir süre önce büyük bir depresyon neticesinde vazgeçmişti. Banyosunu yapmış, saçlarını wax’lamış, kokularını sürünmüş ve o günkü ruh haline en uygun tişörtünü giyip, (turuncu ve üzerinde Fransızca bir şeyler yazılı olanı) yola koyulmuştu. Ara sokaklar karanlıktı. Ne olurdu biraz ışık vursa da güneş gözlüklerimi takayım diye düşündü. Çünkü Oğuz’un nazarında güneş gözlüğü takan bir insan artık dünyanın geri kalanıyla ilişkisini kesmiş olurdu. Yoksa pilotlar falan neden güneş gözlüğü taksınlardı ki? Psikologunun bu durumu Oğuz’un küçükken işportadan aldığı güneş gözlüklerinin onda yarattığı ruhsal tahribatın bir neticesi olarak yorumlaması aklına geldi ve keşke psikolog yerine psikiyatra gitseydim, iki hap yazardı, yatar uyurdum diyerek hayıflandı.

Soyadından da nefret ediyordu: Ertem! Oysa Öztürk yahut Yılmaz’a da razıydı. Fakat bu Ertem de neyin nesiydi? Peki, bu soyadı verilirken Atatürk neredeydi? Bazı isimler vardı hani, Ercan, canların eri; Ayhan, ayların hanı; Aleyna, Kuran’da bir bağlaç… Öyle bir ismim olaydı keşke diye düşündü. Mesela, Ercan Yılmaz. Bu isimle, hayatta hiçbir çaba göstermeden müsteşar yahut emniyet genel müdürü olabilirdi. Tam bunları aklından geçirirken hemen önündeki balgamı fark edip üzerinden atladı ve bazen ne kadar da şanslı biri olduğunu aklından geçirdi.


Şimdi de sabah yediği koca akıtmanın ve içtiği bir demlik çayın sıkıntısı bastı Oğuz’u. Onları yemeyeydi köşedeki kahveciye uğrar, orta boy kahvesiyle donut alır, yola öyle devam edebilirdi. Donut yemekten nefret etse de arkadaş gruplarında kahve ile birlikte ne kadar iyi gittiğinden bahsetmeyi çok severdi. 

Yıllar evvel, Ay Işığında Saklıdır diye bir film izlemişti. Filmde bir metin yazarını canlandıran Toprak Sergen, Aydan Şener’e âşık oluyor, çalıştığı ajansta gelene geçene gider yapıyor, aşk yarasından arabasını denize sürüp intihar ediyordu. Filmin gerçekçi olmayan tek yanı, Toprak Sergen’in postişiydi. O gün kararını verdi. Oğuz da hırçın, yaratıcı, kimseye eyvallahı olmayan, önerileri kabul edilmeyince böyle toplantıları falan kapıyı tekmeleyerek terk eden, kimsenin de inanılmaz yaratıcı biri olduğundan bir şey diyemeyeceği, alkole düşkün, aşka sürgün bir metin yazarı olacaktı.

MABADI VAR... 

Hiç yorum yok: