30 Temmuz 2015 Perşembe

İyi ki Doğdun ve Seni Tanıdım

güneycephesi 5 yaşına geldi ve seneye uygun fiyatlı bir yer bulursak anaokuluna başlayacak. Olmadı anneler bakmaya devam edecek. Bu dönemde binlerce blog açıldı kapandı ve yakınlarından şefaat bekleyen ruhlar gibi etrafta dolaşmaktalar. Kendim yaptım diye demiyorum ama bir işte süreklilik sağlamak Doğululara özgü bir şey değil. Yani, bir ömür evinde hamur işleri yapan yahut elde tornavidayla dolaşan insanları kapsam dışında bırakırsak ki bırakmalıyız sürdürebilirlik zor iş. Yazması bile zor. Bunun bir İngilizcesi var telaffuz edemezsin, Almancasını görsen aklın şaşar. 

Geçen gün yine bir yazı yazdım. Şahsi. Yani, para karşılığı değil. Şöyleydi, aynen kopyalıyorum (Kontl+C): 

Sevgili bloğum, 

Sen benim için “tamam bu sefer bırakıyorum” dedikten sonra tekrar merdivenlerinden ağır adımlarla indiğim Tokat pavyonları gibi oldun. Çoklu bir varoluşun ara yüzlü hali. Böyle bir iki insan hissettirici şey okusam, hemen sana yazasım geliyor. (Buralarda uzun uzun anlatıyorum, blog daralıyor ama benim bloğum olduğu için efendiliğinden sesini çıkartmıyor, çişi geliyor, gitmiyor, kendini sıkıyor da sıkıyor) Seni sıkmıyorum de mi? 

Geçen hafta mesai dönüşü hanımla fırının önünde buluşup oğlanı parka götürdük. Bir süredir parklardayım. Çok garip tipler var. Çocuk pornocularını rahatlıkla tespit edebiliyorum. Parka yeğenini getirip sevgili yahut takılmalı bulmak için gelenlerse çocukluğumdan beri hiç değişmemiş. 

Böyle kendimi banka yaslayıp gayrı ihtiyari dedim ki: “Kendimi ilk kez bu kadar orta sınıf hissettim.”

Ben aslında Ziya Osman Saba’nın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi kitabındaki o öykü gibi bir şey bekliyordum ama bu da iyiymiş.

Gezi’den beri biliyorsun pek yazmıyorum. İnsanlar hâlâ nasıl aynı şeyleri yazıyor bilemiyorum. Öyle geçiştirici, nüktedan kısa kısa şeylerle seni avutuyorum. Seninle evlenme vaadiyle birlikte oluyormuşum gibi geliyor. Çok ataerkil, eril, egemen söylem bu biliyorum. Küfretmek yahut böyle şeylerden bahsetmek için yaşlanmayı, prostatlı tonton bir ihtiyar olmayı bekleyemem, anlıyor musun? Ben gözlük takanlara profesör denildiği bir yerde doğdum. 

5. yıldan sonra diyorum, daha böyle bir blog gibi sana yazsam, ne dersin? Yani, böyle ona buna saldırmadan, kâinatın ihtiyacı olduğunu düşündüğüm görüşlerime yer vermeden, böyle bir fotoğraftan, yediğim içtiğimden falan konuşsak, hani böyle daha blog gibi, anlıyor musun? 

Hani, böyle daha blog gibi,

Anlıyor musun? 

Hani, böyle daha blog gibi, 

Anlıyor musun? 

Hani, böyle daha blog gibi, 

Anlıyor musun? 

Seni sıkmıyorum de mi?

Bak sıktıysam söyle. 

Senin de vaktini aldım kusura bakma.

--

3 YIL ÖNCE 

Hiç yorum yok: