26 Şubat 2011 Cumartesi

Rutkay Azizler ve Oğulları


Bloğumda çocukluk anılarıma yer vermem bir süreliğine yasaklandığı için, işten eve yürürken zihnimi meşgul eden hususlarla karşınızdayım.   

İlk haberimiz İngiltere’den...

Türk vatandaşlarının tahliyesini manşetlerine taşıyan İngiliz gazeteleri, aynı konuda kendi hükümetlerini suçlayarak "Türkler yaptı, biz yapamadık" demişler.  

İngilizler, Arap dünyasına model olarak gösterilen ülkemizin önünü kesmek için artık eski güçleri de kalmadığından bilinen en eski ve en masrafsız bir yöntem olan pohpohlamayı seçtiler herhalde. Geçenlerde ülkemizi ziyaret eden Londra belediye başkanı, gazeteci Ali Kemal’in torunu Boris Johnson, İstanbul’daki havaalanlarını övüp, İngiltere’deki apron genişletme çalışmalarının bürokrasiye takıldığından yakınırken, şimdi de İngiliz gazeteleri yukarıdaki şekilde açıklama yapmışlar.
Bence bu tür oyunlara gelmeyelim ve Kurtlar Vadisi haritasına göre 2023’te dünyayı ele geçirene kadar efendiliğimizi bozmayalım.    
***
Haftalardır izlediğim tartışmalarda şunu gördüm ki ortadoğu uzmanı olarak ekranlara çıkmak için Albert Hourani'nin Arap Halklarının Tarihi'ni okumak kâfiymiş.
(Ümit Kıvanç'ın bu konularla ilgili 26 Şubat 2011 tarihli Taraf gazetesi'ndeki yazısını yana yakıla öneririm)
*** 
Milliyet gazetesinin sürekli olarak bahsettiği "bu video ile bu fotoğrafı konuşan" dünya ile bizim içinde yaşadığımız birbirinden farklı herhalde. 
***
Bu hafta yeni bir dine daha geçen ve işi hobiye döken Tuğçe Kazaz’ı ise kime havale etsem bilmiyorum.  
***
Geçen akşam Muhteşem Yüzyıl dizisini izler iken, ateşler içinde kıvranan Hatice Sultan için kaygılanan anneme, sahtegi hanım, “Merak etme yaşayacak ve İbrahim ile evlenecekler” dediğinde, “Aaa gerçekte de öyle miymiş? Dizinin tadı kaçmasın diye tarih kitabı okumuyorum” diyen şahsım için meşhur Cellatbaşı Kara Ali'nin ruhunu çağırdık...
***
İki haftadır beni aratmayan anılarıyla evimizi şenlendiren annemle kahvaltı yaparken, Flash TV’nin dahi yanında Ali Rıza Bey gibi kaldığı TNT’de, Ender Saraçoğlu ve şurekası, bizim köyden kente göçümüz sonrası dört duvar evlerinde çocuk yetiştirmekten, yemek yapmaktan kendinden geçmiş annelerimize maydanozun faydalarını anlatıyorlar. İlk örnekleri “karnı doyan ülkelerde” zuhur eden  bu tarz programlardan birini daha izlemeye yetmeyen kalbimi de yanıma alıp yola düşüyorum, önümden geçen otobüsün egzos dumanını içime çekip, yol üstündeki balgamlara basmamak için zıplarken karın kaslarımı çalıştırıyorum... 



***
Allahım bu haberde de bir milliyet “herkes”i var.
Mazi Kalbimde Bir Yaradır'da nüfusa geç yazdırılmış Osman yerine tanıdığım çok güzel bir çocuk var, böyle kaşlı gözlü, iyi reyting getirir, hem aile içi tartışmalarında kamera göz bebeklerine “zum” yapmadan odasına gidebilme özelliği de var. Tutup kolundan getirebilirim, onunla değiştirebilirler eğer yapımcılar isterse.  Bu arada "Nereden Sevdim O Zalim Kadını" şarkısının "dizi adı" telifi bende, herkeşler duysun.    
***
Rutkay Azizler ve Oğulları
Bir de bu babanın etrafında toplanılan diziler furyası başladı. O vurgusunu ve tonunu hiç değiştirmediği lisanıyla Rutkay Azizler ve Oğulları, Star’da başlayacakmış. Bu dizi işleri inşallah Güvenç Kurtar-Yılmaz Vural-Hikmet Karaman-Samet Aybaba şeklinde hoca değiştiren Anadolu kulüpleri gibi olmaz da Küçük İbo dizilerine yeniden dönmeyiz. 

 ***
Fikret Muallâ ile ilgili internetten araştırma yaparken şöyle bir habere rastladım.

Sonrasında şöylesine.  

Sonra da buna... 

Öğrendim ki Fikret Muallâ’nın soyadı “Saygı” imiş.  
***
Ben bir fırına giriyorum, bana her akşam usanmadan “Dilimleyelim mi?” diye soran çocuğa bu sefer “Yok canım, elinle böl de ver” demek için. Her mahallede illa ki bir kıl tip bulunur zaten...

 

Hiç yorum yok: