31 Mart 2011 Perşembe

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Sohbetlerinden sağlıklı yaşamın sırrına ulaşmalarına az bir vakitlerinin kaldığını anladığım bir “çift” ile paylaştığım masaya elimde su böreği ile geldiğim vakit, abinin önündeki armutu beni aşağılarcasına dişlediğini gördüğümde, bunu dünyanın en önemli şeyiymiş gibi sunanlara karşı içimde biriken tüm muhalif sesleri o gün için susturmuş yoluma devam ediyordum.
Kötü haberse ya sabah çok erken ya da gecenin bir vakti gelir gibi bir şey yerleşmiş bende, askerde sabahın 5’inde babamın haberini aldığımdan beri. Bu sefer öğle yemeği öncesi “tikıtımda acaba kaç para kaldı" diye düşünürken çat diye telefon gelince, belki de o nedenle öyle bir kaldım.


Karşımdaki kadın, yan koltuktaki abiye, “Gazeteyi buradan mı aldınız?” diye sordu. O da kara mizah yapmak için her an hazırda bekleyen tüm ülke vatandaşları gibi, “Hayır, dışarıdan aldım, insanlar bilinçlenmesin diye burada gazete satmıyorlar” dedi. Kara mizahın sigara kokusu gibi üzerine sindiği ülkemizin, denizlerindeki yolculuğumuza devam ederken, yeterince bilinçlenmiş olacak ki horlaya horlaya uyumaya başlayan bu âdemoğlunu izlerken, ileride bir gün emekli falan olursam sırf bu tarz konuşmalar yapmak için bankamatik kartı falan almayıp emekli maaşı kuyruğunda saatlerce bekleyeceğime dair kendime söz verdim.  
Rahatsızlanan çocuğunuzu ilçeden şehre hastaneye götürmüş dönerken, sabah kalkıp akşam için yemek hazırlamış, dünden kalan tatlıyı da buzdolabına kaldırmışken, yolun karşısından gelen aracın şoförü kalp krizi geçirip size çarpıyorsa, bir anda ailecek 3. sayfada yer alan bir habere dönüşüyorsanız bunun açıklaması nedir bilemiyorum.
Zaten bilen de olmadığından ölümün etrafında en az kendi kadar akıl kârı olmayan ritüeller üretilir. Bir dedenin eline torunu uzatılıp toprağa vermesi istenir, mezarlığa günde 15-16 saat çalıştıkları şirketten ayran gönderilir, baygın halde yatan kardeşe "sevaptır al iç, ölüyü gücendirme" denir. Önünüzdeki yaşlı amca "soğuk bu, bana dokunur" diye geri çevirir. Bazen defin esnasında evlatlardan babalarının mezarına inmeleri istenir, “vazifenizi” tamamladıktan sonra oradan çıkmaya çalışırken size uzanan el, babanıza hayatında en büyük kazıkları atarak rahatsızlanmasına sebep olmuş biri olabilir… Mezar kapanır, dualar okunur, arabalara binilir, yolda ağlamak isteyenler yürür. Bir cami tuvaletinde elinizi yıkar, akıp giden çamuru tutmak istersiniz.  
Sonra siz o devam eden hayata geri dönersiniz, zaten bu da onun bir parçasıdır.
Ah herkes ne çok bilir!  
Sonra yine bir mesai vakti facebook'ta Özcan’ın günlük falı şeklinde bir şey çıkar. Aşk: 4 Sağlık: 5 Para: 3…
Serpil, Efe, Özcan

Hiç yorum yok: