14 Ağustos 2011 Pazar

Marine edilmiş brokolili vedatmilor

'Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğünü anlat' diye bir deyimimiz var ya, bunun başka diyarlara gidemeyenlerin doyurmak istedikleri merakın yanında yenilen içilen şeyin anlatılmasının taşıdığı ayıp kıvamında bir anlamı var. “Dün akşam yengeniz 'afedersiniz' köfte yapmış” cümlesini kuran üç kişi daha geçen gün öldü. Artık en iyi et, balık nerede yenir, nerenin mezesi, kalamarı, kuru fasülyesi pilavı en iyisidir, nerede iyi kahvaltı yapılır, daha önce yemişlerin ballandırmalarından yola çıkarak biliyoruz. Kimimiz bu bilgiyi ulvi amaçlarla kullanıyor da...

Yeme-içme muhabbetlerindeki göz nurumuz tabii ki o yedikçe bizim doymuş gibi olduğumuz, o ağzını sulandırdıkça salyalarımızı akıttığımız Vedat Milor kaptan. Biz zaten yemeği değil yedirmeyi seven bir milletiz. Suşiye konulması gereken pirinç miktarından iyi bir çöp şişin kaç dakika kızartılması gerektiğine kadar oturup her şeyi ondan öğreniyoruz. Yemeğini beğenmediği yerlere karşı bir kin kaplıyor içimizi. Tabelası olmayan, yolunun zor bulunduğu, geçen arkadaşların dediği gibi 'batmak üzere olan işletmeler' Milor'un çok hoşuna gidiyor.

 vm teamüllerine göre pöç kasabı'nın
tek 'eksiği' olan tabelası
Onlardan birine de geçen biz gittik. Antakya'da Uzun Çarşı içerisinde Pöç Kasabı diye bir yer. Dükkana vardığımızda programdaki abimiz en sevilen 'vedat milor işyeri' sahibi olarak kapıya kilit mi vursak der gibi dükkanın önüne oturmuş, kederli kederli etrafı izliyordu. Gelen kebapları yerken kendimden utandığımı söylemeliyim. Bundan yıllar önce üniversitede yurtta kalırken açlıktan ölmek üzere olduğum bir gecede, televizyonda İbrahim Tatlıses'i böyle tane tane parçalanan kuzu tandır yerken seyretmiş ve ondan nefret etmiştim. Pöç Kasabı'nda kendimi izlerken İbo'yu affettim. Söylenecek gibi değildi dostlarım.

Antakya'nın üç dinin hoşgörü içerisinde yaşayan bir yer olması ile
pek ilgilenmedim desem yeridir. Sahil magandası gibi şöyle bir tur atalım da midemizde yer açılsın diye dolaştım etrafı. Arka masamızdakilere garsonun “karışık çerez kalmamış, sadece antepfıstığı getirebilirim” dediği bir yerden bahsediyoruz arkadaşlar. Hani yıllarca inandığınız bir şeyler vardır, sonra bunların bir gün yalan olduğunu öğrenirsiniz, Star TV'deki dizilerde misal hep öyle oluyor. Diyeceğim o ki, Antakya'da yemek yedikten sonra hayatıma devam etmem çok güç olacak. Size ne yaptıralım diye soran garsona, “gel şöyle yanıma otur, sana anlatacaklarım var” diyeceğim. Artık, künefen var mı ustam, diye seslenemeyeceğim.

Uzun Çarşı'da dolaşırken aldığımız nar eşkisini (Antakyalılar böyle diyorsa, aslı budur) uçağa nasıl sokarız diye, bir şey üzerine bu kadar kafa patlatıp en son bu kadar plan yaptığımda ANASOL-D koalisyonu hükümetteydi. Çanta sorunsuz geçtiğinde ise yüzümü Erdal Bakkal'ınki gibi bir gülümseme kapladı.  

İlk lezzet durağında inip karşıya geçiyorum dostlar. Bu yazı da oyuncular, set ekibi o esnada tatil yapsın diye, yazları havuzbaşında geçen diziler gibi olsun.

***

(Bir de gezinin bomba diyaloğu var. Hande ile Asi Nehri'nin kıyısında yürüyoruz:

H: Ya bu Antakya'nın zenginleri nerede oturuyor acaba?
G: Bilmem, Asi'ler nerede oturuyordu?


Bu, yıllar önce Deli Yürek'teki Turgay Atacan'ın ölüm haberini alınca kendinden geçen bir arkadaşımım hisleri kadar saf ve temiz bir şekilde verilmiş bir cevaptı.)

3 yorum:

deniz dedi ki...

asigiller tarsus'taydı galiba.

güney dedi ki...

o memo evler karıştı bulutlara.

Harun dedi ki...

Antakya'ya her gittiğimizde Pöç kasabına mutlaka ailecek uğramaya çalışırız.

Uzunçarşıda alışverişimizi yapar acıkınca da pöç kasabında sini kebabımızı yeriz. .

İşletme sahiplerinin güleryüzlü sıcak yaklaşımları bize göre takdire değer.

Yapılan kebaplarında çok lezzetli olması tercih sebebimiz.