23 Temmuz 2011 Cumartesi

Ankara, Ankara, Ey İyi Kalpli Üvey Ana

Dün akşam da aynı şey oldu, hiçbir neden yokken ve sırası gelmemişken, “Güney, sen Ankara'da kaç sene kaldın?” sorusuna, “aralıklar olsa da, on yıl” diye cevap vermem üzerine, masanın diğer uçlarından gelen, “abi, Ankara'da 10 sene nasıl yaşanır?” şeklinde başlayan ve sonrasında “yav ben bir kere gittim Ankara'ya yani bağlasalar duramam orada” diye devam eden bilindik muhabbetler aldı yürüdü. Sadece kafamı sallamakla yetinirken, soruyu soran kişi, bu eleştirilere karşı bir Ankara güzellemesine girişip bana bir tebessümü bahşettiğinde ona, Ankara'yı 1,5 yıl aradan sonra ziyarete gittiğimde, terminalini (AŞTİ'yi) bile görünce duygulandığımı anlatasım geldi. Halden bir tek o anlayabilirdi, çünkü:


Ankara'yla ilk görüşte aşk olmaz, zaman içinde seversin belki. Ankara, İstanbul gibi elde tahta bavulla Haydarpaşa'dan zafer çığlıkları ile girilen değil, bakanlıkça atanılan bir yerdir. Ankara'da insanların boyları bile aynıdır. Ankara bir proje şehirdir. Yüzyıllara dayanan bir imparatorluk mirasının bozkırın ortasında yeniden yorumlandığı iyi niyetli ama çok kötü bir cover albümdür. Ankara o iddia edildiği gibi bir ucundan diğerine 45 dakikada gidilecek kadar küçük bir yer değildir, en uzun mesafesi Dost Kitabevi'nden Kızılırmak Sineması'na kadardır. Ankara taklitlerinden sakınılması gereken devrimlerin mekanıdır. Ankara'daki ATM'ler, sizi “50 lira ve katlarını çekebilirsiniz” diyerek piç gibi ortada bırakmaz, “öğrenci adamdır” der, 5-10 lira da isteseniz uzatır. Ankara'da çok sigara içilir, hep dumanaltıdır. Ankara, bir dostu gidilmek istenen mekandan bağımsız olarak görme isteğidir. Ankara'nın marşı misket, hasreti nazlı, operası Neşet, havası kuru, siyaseti nemlidir. Ankara'da “mutlaka” görüşülür.

Ve Ankara'da hakikatten deniz yoktur. 



Ankara, 18. yüzyılda kendi halinde yaşayıp giderken...

***








 (Olayın bir dedektif gibi izini süren Salih, müteşekkiriz la!)

1 yorum:

Prof. Dr. Mehmet Tunçer dedi ki...

Yüzyıllar boyu gelişkin bir sosyal ve ekonomik yapıya sahip olan Ankara ticaret merkezi’nin gelişimini başlıca şu faktörlere bağlamak mümkündür :

1. Osmanlı İmparatorluğunun yükselme devrinde dirlik ve düzenin sağlanması, güvenlik sorununun çözülmesi buna bağlı ekonomik canlanma,
2. Şehirlerin savunma gereksinimlerinin azalması ve nüfusun artışına bağımlı olarak sur dışı gelişmeler,
3. Kervan yollarının güvenliğinin sağlanması ile hanların şehir içi yapıları olarak gelişimi, “Kale” nin fonksiyonlarını “Bedesten” in yüklenmesi,
4. Ankara’nın Anadolu’da ana kervan yolları üzerinde oluşu, uygun konumu ve özel ürünü “SOF” un ihracı ile ekonominin gelişimi,
5. Düzenli bir dini, sosyal ve ekonomik örgüt olan “AHİ” örgütü ve daha sonra “LONCA” sisteminin ekonomik yapı üzerindeki olumlu etkileri,
6. Ekonomik gelişmenin, Bedesten, hanlar ve diğer dini ve sosyal yapıların yapılması ile mekansal olarak şehir yapısına yansıması.

14. 15. Ve 16. Yüzyıllarda Kale dışında, Atpazarında sınırlı bir alanda oluşan bu ilk alışveriş merkezi, gelişimini sürdürmüş, topografyanın engebeli olması nedeni ile “YUKARI YÜZ” den “UZUNÇARŞI” ile “AŞAĞI YÜZ” ’e bağlanarak, bu kesimde küçük bir ikinci merkez denilebilecek gelişimi oluşturmuştur. Başlıca büyük yapısı Suluhan olan bu görece daha modern merkez, TAHT’EL KAL’A (Tahtakale/Kale altı) ve KARAOĞLAN ÇARŞILARI ile gelişmiştir. 16. Yüzyılda, “sof” üretim ve satışının getirdiği ekonomik canlılıkla Ankara (Angora) zengin ve görkemli bir Anadolu şehridir
Saygılar..