28 Ekim 2011 Cuma

O Özkök bizim Özkökümüzdür


Depremin olduğu saatlerde evden bu durumdan bihaber çıkmıştım, “güneşi gören İstanbullular kendilerini deniz kenarlarına ve piknik yerlerine attılar sevgili Kanal D izleyicileri” şeklinde nereye gitsem diye düşünüyordum. Taksim’e doğru yürüyen içi vatan sevgisi ile dolu kalabalıktan sapıp, Fındıklı’da denize nazır çay bahçelerinde oturmuş insanların önünden, halktan biraz daha uzaklaşarak Bienal’e geçtim.
Annemden deprem olduğu haberini aldığımda, “Antrepo 3’ten Antrepo 5’e geçerken deprem haberini alan modern insan” isimli çağdaş sanat eserinin ta kendisi olmuştum.
Eve doğru yürürken günlerce göreceklerim gördüklerimin teminatıydı.
Deprem üzerinden hesaplaşmalar yine bir süre sonra zaten gözden uzak olan enkaz altındakilerle hayatta kalanları unutturacaktı. Kar fırtınası da İstanbul’u vurur Doğu illerini sadece kar kaplardı. O dönemlerde biz birbirine sıkı sıkıya bağlanan insanlardan teşekkül bir millet olduğumuzu hatırlar, Demet Akalın ile Ertuğrul Özkök Samanyolu TV’de telefonda bağış toplamaya başlardı. İstanbul’u deniz kumundan inşa ettiklerini söyleyen Ağaoğlu 1 milyon dolar bağışlar, programlara katılan konukları çekmek için dışarıda bekleyen magazin gazetecileri zarfa koydukları paraları kanala ulaştırırdı. Her depremin bir kahramanı, unutulmaz karesi, bir Osman Durmuş’u olurdu. Yine birileri çıkıp saçma sapan laflar eder, diğerleri ne kadar vicdanlı insanlar olduklarını kanıtlamak için sıraya geçerdi.

Deprem bize oturma odalarının çayla birlikte iyi giden sohbetlerinin ekran karşısında dile getirilmemesi gerektiğini de öğretti. Faşizmin de kendine özgü bir dili, nezaketi, yolu yordamı vardı ki bunu en iyi Ertuğrul ağabeyler bilir.   
arkadaşlar farkında olmadan çekmişler.
Bir iki gündür dönüp dönüp ince bir zanaat işi olan Özkök’ün iki yazısını okuyorum: En Büyük Allahüekber Korosu ve Siz Olsaydınız Gider miydiniz? 
Özkök, yazısında depremde ölen 63 öğretmenin fotoğraflarından “modern cumhuriyet nesillerinin harikulade fotoğrafları” diye bahsederken onları “oralara” götüren şeyin “Çalıkuşu ruhu” olduğunu söylüyor. Öğretmenlerin Van’a gidiş nedenleri “vatan diye bildikleri Misak-ı Mili belledikleri bu topraklara öğretme, çağdaş dünyaya hazırlama tutkusu”ymuş.  Ezgi Başaran, aynı gün bu öğretmenlerden ikisinin hayatını anlatmış, atama bekleyen 55 bin öğretmenden ikisinin.  Atanamadığı için intihar eden öğretmenler için yazılmış bir Cumhuriyet dönemi romanı var mıdır?
Sonra diğer yazısında enkazdan çıkanlar arasında Fettullah Gülen’in bir kitabı, Nutuk, bir Elif Şafak romanı olduğundan bahsederek aslında farklı odalarda da yaşansa aynı evin insanı olduğumuz mesajını vermiş hazret.
Yıllardır Türkiye Türklerindir hürriyetini bizlere yaşatan, gazetesiyle linç girişimde bulunmadığı çok az kişi bırakan sayın Özkök, kusura bakma ama yemezler! O elini enkazdan çek! Bu “aynı sudan içmişiz biz”den yola çıkıp tekrar eski sefahat günlerine dönmek istiyorsan da artık çok geç çünkü ortalık sayende senden geçilmiyor.   
"En Büyük Allahüekber Korosu"nun son paragrafında Özkök toplum olarak izlememiz gereken yolu çok güzel tarif etmiş, sanki kendini anlatmış:
Yok etmeye değil, birlikte yaşamaya çalış. Birlik ol. Bölme. Gammazlama. Kan davası gütme, intikam peşinde koşma. Anlamaya çalış. Adil ol. Güç’ün adaletine değil, adaletin gücünde inan. 
***

Blog yazıları çok uzun olunca okunmuyormuş o nedenle kısa kesiyorum bir de Susanna faktörü var tabii. Özkök ile ilgili söylenmemiş her şey için bir tık.

Özkök'ün genel yayın yönetmeni olduğu dönemlerden birinde Hürriyet'in bugün doğum günü olan Ahmet Kaya ile ilgili Magazin Gazetecileri Derneği Ödül Töreni'nde yaptığı konuşma sonrası başlattığı linç kampanyasının manşetlerinden biri. Kaya, 93'te Berlin'de verdiği bir konserde Kürdistan haritası önündeyken... Daha sonra savcılık tarafından aslı istenen fotoğrafın gazete tarafından savcılığa teslim edilmediğini, fotoğrafın fotomontaj olduğunun ortaya çıktığını ve 93'te Ahmet Kaya'nın yurtdışına hiç çıkmadığını söylemeye hacet var mı bilmem. Hadi ben gideyim işime Onur Caymaz kendi işine...

Hiç yorum yok: