Üniversite sınavına hazırlandığım sene mahalledeki çay bahçesinde konserler vererek beni ağlatan Aydoğan Tayfur |
Tipiyle olmasa da sesi ve "duruşu"yla Orhan Gencebay'a benzeyen Bahadır Aydoğan ve oy bilinçaltım! Keşke bir köşkte doğaydım! |
Bu 19. yüzyıl pazar günü bana bu yazıyı yazdıran şeyse yıllardır mahallenin delisi gözüyle bakılan Recep Bülbülses’te gözlemlediğim değişim. Doktor çağırmayın! Ülkede bu değişimle ilgilenen tek kişi olmaktan dolayı mes’udum. Yıllar önce üniversitede, bir gün en fazla kendimiz olabileceğimiz fikrinden uzakta, çok sevdiğimiz yazarların, tarihçilerin -daha havalı olsun- mütefekkirlerin Recep Bülbülses’i olma isteğiyle kavrulurken, bir arkadaşımız, yaptığı tabloları galerilerdeki gibi evinin dört bir köşesine asıp bunları görmesi için arkadaşlarını çağıran babasından biraz da alayla bahsettiğinde, gözümüzde mesihî konuma sahip bir hocamız, aslında olması gerekenin de bu olduğunu anlatmıştı.
Recep Bülbülses, İstanbuul sokaklarında |
Bülbülses bazı akşamlar hanın önünde (dinlemeye gelmek isteyenler için İstiklal Caddesi, Erol Dernek Sokak'ta) beline seyyar konser setini bağlayıp, eline de megafonsu mikrofonunu alıp konserler veriyor; istediği yerde bağırıp çağırıyor, detone oluyor, türlü nağmeler yapıyor, çok da alkış topluyor.
Ben buradayım ey sevgili dinleyici, diyor ve mor akşamlar dile geliyor...
Çünkü artık ona her yer Maksim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder