23 Kasım 2015 Pazartesi

Gün uzun türküsünü bitirdi (mi?)

Artık kimsenin uzun ve ince şeyler düşünmeye zamanı yok. Hiç oldu mu, onu da bilmiyorum. Mesela ben Savaş ve Barış'ın hacmini gördükten sonra yakın arkadaşlarının Tolstoy’a “oğlum bunu insan okuyacak” demiş olabileceklerini hayal ediyorum. O aralarından ayrıldıktan sonra da “bu da böyle işte, n'aparsın?” diye gülüp ettiklerini. “Durup ince şeyleri anlamaya” kimsenin vaktinin kalmadığından kaygılanan şaire geçenlerde vefat ettiğinde birçok insan onun incelikli şiirlerini açıp okumak yerine, o malum dizeleri paylaştı ve lafı, “kimsenin vakti yoksa, benim hiç yok!” demeye getirdi.

Sabahleyin kendi alanındaki fikirlerine, yazılarına kıymet verdiğim bir ahbabın paylaştığı bir tweet gördüm. Şöyle bir şeydi: “Bir savcının yaka paça gözaltına alındığı bir ülkede barış da hapistir.” İlk okunduğunda ne kadar haklı diyorsunuz. Sonra bunun gibi çıkarımların yapıldığı binlerce tweet akmaya başlıyor. “Bir mafyanın yemek dağıttığı ülkede herkes açtır.” “Bir başbakanın gözlük taktığı ülkede herkes biraz kördür.” “Bir hırsıza efendi denildiği ülkede efendilik sizde kalsın!” (Bunları ben uydurdum ve bir zamanlar iyi bir twitter kullanıcısı olarak benzerlerinden binlerce yazabilirim.) Kısıtlı bir biçimde (140 karakter) kurulması gereken bu tezat üzerinden manalı söz söyleme sanatları özellikle son yıllarda pek çok aklı selim sahibi kişiyi de peşinden sürüklüyor.

Zaten şöyle şöyleyse böyle böyle denilerek yapılan binlerce “analiz”in zamanla geniş kitleleri, haber diliyle söylersek halk kitlelerini etkilediği muhakkak. Misal, geçen gün şuna benzer bir tweet okudum: “Sizin burada anlattığınız şeyleri gidip bir yerde satayım dedim, 5. dakikada lafı ağzıma tıkadılar.”

Çok vasat bir tartışma zemini var, sözü dinlenenler hangi görüşle bağlı olursa olsun lafını bu darlıkta edebilenler. Bunun bizi 140 harfin dahi fazla geldiği başka bir yere götürüp götürmeyeceğini de zaman varsa göreceğiz.  

Hiç yorum yok: